![]() | |||||||||||||||
HAIL & FIRE - a resource for Reformed and Gospel Theology in the works, exhortations, prayers, and apologetics of those who have maintained the Gospel and expounded upon the Scripture as the Eternal Word of God and the sole authority in Christian doctrine.
EXTERNAL RESOURCES
Read Christian, Puritan, Reformed and Protestant exhortational works, Catholic and Protestant polemical & apologetical works, histories, martyrologies, and works on eschatology online: Hail & Fire Library
|
![]() |
HOME > Sermons: Hosted Sermons > Yuce Kabakci > ![]() Filipililer 1:19-30 by Yuce Kabakci (Turkish Christian and Former Muslim Converted to Jesus Christ)
Çünkü dualarınızla ve İsa Mesih'in Ruhu yardımıyla bunun bana kurtuluş getireceğini biliyorum. Hiçbir şekilde utandırılmayacağımı, yaşasam da ölsem de Mesih'in her zamanki gibi şimdi de bedenimde yüceltilmesi için tam bir cesaret gösterebileceğimi bekliyor ve umut ediyorum. Çünkü benim için, yaşamak Mesih'tir, ölmek kazançtır. Hayatta kalırsam yararlı işler yapacağım. Ama hangisini seçeceğimi Bilemiyorum. İki seçenek arasında kaldım. Dünyadan ayrılıp Mesih'le birlikte olmayı arzuluyorum; bu çok daha iyi. Ama hayatta kalmam sizin için daha gereklidir. Bundan emin olarak kalacağımı biliyorum. İmanda gelişip sevinmeniz için hepinizle birlikte olmaya devam edeceğim. Öyle ki, tekrar yanınıza geldiğimde, Mesih İsa'da benimle daha çok övünebilesiniz. Ancak yaşayışınız Mesih'in Müjdesi'ne layık olsun. Öyle ki, gelip sizi görsem de gelmesem de sizinle ilgili haberleri, tek bir ruhta dimdik durduğunuzu, Müjde'de açıklanan inanç uğruna tek can halinde birlikte mücadele ettiğinizi, size karşı olanlardan hiçbir şekilde yılmadığınızı duyayım. Böyle davranmanız onlara bir belirtidir - kendilerinin mahvolacağını, sizlerin ise kurtulacağını gösteren bir belirti. Bu da Tanrı'nın işidir. Çünkü Mesih uğruna size yalnız Mesih'e iman etmek değil, daha önce bende gördüğünüz ve hâlâ sürdürdüğümü duyduğunuz zorlu çabanın aynısını göstererek Mesih uğruna acı çekmek ayrıcalığı da verildi. Geçen hafta Pavlus’un içerisinde bulunduğu zor durumları nasıl Tanrı’yı yücelten durumlar haline çevirdiğine baktık. Bizlerin de aynı şekilde davranabilmesi için, öncelikle Tanrı’nın bizlerin iyiliği için çalıştığına ve bu nedenle her koşulda Tanrı iyidir dememizin gerekliliğine değindik. Bu hafta ise 1. bölümü tamamen bitireceğiz. Bu haftaki vaazın başlığı olarak, ‘Hristiyan’ın Küstah Güvencesi’ cümlesini seçtim. Her ne kadar bu cümle kulağa çok garip gelse de, dünyanın sonsuz yaşam hakkındaki görüşü ile, bir Hristiyan’ın bu konudaki görüşünü bu metne göre karşılaştırdığımızda bizlere neden küstah denilebileceğini daha iyi anlayacağız. Hem ölüm, hem de yaşam, Hristiyan’ın güvencesini gerçekleştirmek için çalışırlar. Müjdeyi Türkiye’de herhangi birisiyle paylaştığımızda mutlaka karşımıza bu kişinin, İslamiyet’in öğretisinden kaynaklanan bir bakış açısıyla müjdeyi yorumlamaya çalıştığına tanık oluyoruz. Bu kişilere, İsa Mesih’e iman eden kurtulur dediğimiz zaman, o ‘kurtulur’ sözcüğünü anlamakta zorluk çekiyorlar. Çünkü, bu kişilere göre kimse gerçekten cennete gideceğinden emin olamaz. Mesih’in hem iman ettiğimizden, hem de iman ettikten sonraki günahlarımıza kefaret olduğunu ve bu yüzden de öldüğümüzde kesinlikle cennete gideceğimizi söylediğimiz zaman bu iddia onların belki de duydukları en küstahça iddia olmaktadır. Nasıl olur da bir insan cennete gideceğinden bu kadar emin olabilir? Nasıl olur da metnimizdeki gibi Pavlus, hiçbir zaman utandırılmayacağını, yaşamda da ölümde de böylesine bir güvene sahip olabilir? Bu ne büyük bir küstahlıktır! Eğer Mesih gelmeseydi böylesine bir iddianın gerçekten dünyadaki en küstah iddia olduğu fikrine katılabilirdim. Ancak Hristiyan’ın küstahlığı ne kendine olan güveninden ne de dünyadaki herhangi bir şeyden kaynaklanmaktadır. Hristiyan’ın küstahlığı, Baba Tanrı’nın Oğul İsa Mesih’e olan sevgisinden kaynaklanmaktadır. Okulumdaki Grekçe profesörüm, konuşmalarımızdan birisinde bana ‘Sence bir Hristiyan nasıl kurtulur?’ diye bir soru sordu. Bu kadar basit bir soru sorarak beni tuzağa düşürebileceğinden şüphelenerek, en ortodoks cevabı vermeye çalıştım. İçinde 8 fiil, ve 15 nesne bulunan bir cümleyle bu soruya cevap vermeye çalıştım. Ancak profesörüm Kutsal Kitap’ını açtı ve gözlerinden yaşlar gelerek şu ayeti okudu. Yuhanna 8:29 Beni gönderen benimledir, O beni yalnız bırakmadı. Çünkü ben her zaman O'nu hoşnut edeni yaparım." Ardından tekrar şu cümleyi dudakları titreyerek okudu: ‘Çünkü ben her zaman O’nu hoşnut edeni yaparım’. Ardından bana: Kurtuluşumuzun anahtarı bizim imanımızda değil, İsa’nın Baba’yı her zaman hoşnut edeni yapmasındadır’ dedi. Ardından ikimizde biramızdan bir yudum aldıktan sonra dakikalarca sessiz kalarak bu ayete baktık. Gerçekten de bir Hristiyan’ın tesellisi bu ayettedir. Protestanlar olarak devamlı sadece ve yalnızca imanla aklandığımızı söyleriz. Ancak aslında bizi aklayan imanımız bile değildir. Çünkü eğer imanımızı yönelttiğimiz kişi bizi kurtaracak kapasiteye sahip değilse bu imanın hiçbir değeri yoktur. Bizi kurtaran, Mesih’in Baba’yı hoşnut etmesidir. Mesih her zaman Baba’yı hoşnut edeni yaptı. Baba Tanrı, İsa Mesih’e baktığında hiçbir insanın hiçbir zaman hissetmediği ve anlayamayacağı bir şekilde tatmin oldu. Baba Tanrı için, Oğlu’nu düşündüğünde veya O’nun hizmeti boyunca Mesih’e baktığında aklından asla ‘keşke’ sözcüğü geçmedi. İsa Mesih’in Baba’ya sunduğu itaatte eksik tek bir kısım bile yoktu. Çünkü O her zaman Baba’yı hoşnut edeni yaptı. İşte bir Hristiyan olarak sonsuz yaşam konusundaki küstahlığım bundan kaynaklanmaktadır. Bu konuda dünyadaki en küstah kişi olmaktan mutluluk bile duyabilirim çünkü güvencem İsa Mesih’in her zaman Baba’yı hoşnut edeni yapmasıdır. Pavlus’un en çok kullandığı kelimelerden birisi de ‘umut’ anlamına gelen elpib kelimesidir. Asıl olarak 20. ayetin çevirisinde bir düzeltme yapmak zorundayım. Türkçe çeviride ‘bekliyor ve ümit ediyorum şeklinde çevrilen cümle de aslında bu kelimeler fiil olarak değil nesne olarak kullanıldıklarından aslında Pavlus, ‘büyük bir şevkle olan beklentime ve umuduma göre’ demektedir kata ten a pokaradokian kai elpida mou Aynı zamanda Pavlus, yaşasam da ölsem de dememekte, ‘yaşam aracılığıyla da ölüm aracılığıyla da’ demektedir. Yani eğer 20. ayeti orijinaline göre okumamız gerekirse Pavlus şunu demektedir : ‘Büyük bir şevkle olan beklentime ve umuduma göre hiç utandırılmayacağım fakat tam bir cesaretle, yaşam veya ölüm aracılığıyla da, şimdi olduğu gibi her zaman Mesih bedenimde yüceltilecektir’ (ho pi en oudeni ai schunthe somai a'lla en paseo parresia ob pantote kai nusn megalunthesetai Cristob en to somati mou, eite dia dzoesb eite dia thanatou.) Yani orijinal metine göre Pavlus’un beklediği ve umut ettiği şey, Mesih’in yüceltilmesi için cesaret gösterebilmesi değildir. Mesih’in şimdi olduğu gibi her zaman bedeninde yüceltileceğini Pavlus zaten tartışmamaktadır. Asıl Pavlus’un beklentisi ve umudu, hiçbir şekilde utandırılmayacak oluşudur. Ancak ve ancak bunun bir sonucu olarak Pavlus, Mesih’in bedeninde yüceltileceğinden bahsetmektedir. Hem ölüm ve hem yaşam bir Hristiyan’ın kurtuluşu için çalışırlar. 20. ayette Pavlus’un sahip olduğu bu umut ve beklentinin kaynağı Mesih’in kendisinden başka birşey değildir. Tıpkı Pavlus gibi bizler de yaşamda ve ölümde utandırılmayacağımızı bilebilir ve buna güvenebiliriz. Peki bu güvene nasıl sahip olacağız? Bu güven sadece ve yalnızca Mesih’in işi ve kimliğinin ne olduğunu bilerek gelebilir. 1) İlk olarak Mesih’in kim olduğunu bilmemiz gerekmektedir. Hristiyanlar, ateistler veya Hristiyan bakış açısına karşı olan herkes tarafından kör bir imana sahip olan kişiler olarak görülmektedirler. Bunun nedenlerinden bir tanesi de gerçekten Hristiyan olduklarını söyleyenlerin böylesine zavallı bir imana sığınmalarıdır. Hristiyanlığın öğrettiklerine ve iddia ettiklerine bilimsel veya felsefik olarak saldırıldığı zaman bu kişiler benim imanım bana yeter diyerek bu saldırıları görmezden gelmektedir. Dolayısıyla bugün felsefe sözlüklerindeki iman tanımına baktığınızda, ‘Kanıtların veya gerçeklerin aksine var olan inanç’ şeklinde tanımlar görmekteyiz. Tanrı’nın bizden beklediği ve bize verdiği iman asla böylesine kör bir iman değildir. Bu iman, Hristiyan olmayan dinler gibi, bir maddeye, kavrama veya ideolojiye değil, bir kişiye güvenmektir. İsa Mesih’in kişiliğinde var olan iman, bilimsel, mantıksal, ve felsefik olarak savunulabilecek tek imandır. Bu nedenle eğer kör bir imana sahip olmakla suçlanmak istemiyorsak, imanımızı dayandırdığımız kişinin kim olduğunu bilmemiz gereklidir. Bunun için Yuhanna’dan değil, Yaratılış kitabından başlamalı ve tarih boyunca Tanrı Oğlu’nun nasıl işlerde bulunduğunu ve son olarak bu son çağda Tanrı’nın aracılığıyla bize seslendiği işlerine bakmamız gerekmektedir. Pavlus, Koloseliler 2:2’de Mesih’ten bahsederken O’nda bilginin ve bilgeliğin bütün hazinelerinin saklı olduğunu söylemektedir. 2) İkinci olarak Mesih’in işlerinin ne olduklarını bilmemiz gereklidir. İsa Mesih, müjde kitaplarında, özellikle Yuhanna’da Baba’nın O’nu belirli bir iş için gönderdiğini tekrar tekrar söylemektedir. İnsanlar kendisine gelip te, Tanrı’nın istediği iyi işleri yapmamız için ne yapmamız gerekiyor diye sorduklarında İsa, "Tanrı'nın işi O'nun gönderdiği kişiye iman etmenizdir" diye yanıt verdi. (Yuhanna 6:29). Bizlerin Pavlus gibi hem bu yaşamda hem de gelecek yaşamda utandırılmayacağımızı bilmemizin tek koşulu Mesih’in kim olduğunu ve bizim için ne yaptığını bilmemizdir. Kesin olarak kurtulacağından emin olmayan bir Hristiyan (ki böyle birinin var olması şüphelidir) Mesih’in kim olduğunu henüz tanımamış demektir. Burada bahsettiğim, kurtuluşumuzdan zaman zaman şüpheye düşmemizin imkansızlığı değildir. Bir Hristiyan zaman zaman bu şüpheye sahip olabilir. Westminster İnanç Açıklaması bu konuyu çok güzel bir şekilde özetlemektedir : Gerçek inanlıların kurtuluşlarına ilişkin duydukları güven farklı etkenlerle, örneğin, bu güvenceyi korumada ihmalkar davranmaları, vicdanlarını yaralayan ve Ruh’u kederlendiren belirli bir günaha düşmeleri; her hangi bir ani ve güçlü bir ayartmayla karşılaşmaları, Tanrı’nın yüzünün ışığını geri çekmesi, O’ndan korkup da karanlıkta yürüyüp ışıktan yoksun olmaları nedeniyle sarsılabilir, azalabilir ve bir süre için kaybolabilir; ancak bu kişiler Tanrı’nın tohumunu, ve iman yaşamını, Mesih’e ve kardeşlere olan sevgiyi, yüreğin içtenliğini, sorumluluk vicdanını asla yitirmezler; ki uygun zamanda Kutsal Ruh’un işleyişi aracılığıyla tüm bunlar kurtuluş güvencesinin kişide tekrar canlandırılması için kullanılabilir; ve tüm bu süre içinde inanlıyı tam bir umutsuzluğa düşmekten korur. Pavlus 21. ayette bütün bunların nedenini oluşturan düşüncesini açıklamaktadır. ‘Çünkü benim için yaşamak Mesih’tir, ölmekse kazançtır. Nasıl Mesih, bir Hristiyan için yaşamak demektir? Yaklaşık 4 haftadır verdiğim vaazların içeriklerini hatırlarsanız bu sorunun cevabını bulmanız zor olmayacaktır. Bir Hristiyan için yaşamak Mesih’tir çünkü. 1) Bir imanlı için Tanrı’nın yüceliği herşeyden önce gelmektedir. Eğer konu Tanrı’nın yüceliği ve onuru ise bu dünyadaki herşey bir kenara bırakılmalıdır. Ailemiz, işimiz, sahip olduğumuz herşey Tanrı’nın yüceliğinin önündeki engeller ise ya bu engellerin üzerinden atlayarak geçmemiz ya da bunları çiğneyerek geçmemiz gerekmektedir. İşyerinde alacağımız bir karar Mesih’in onurunu ve O’na olan tanıklığımızı etkileyecekse, işimizi gözden çıkarırcasına Mesih’in hoşnut olduğu bir karar almalıyız. Pavlus’un Efesliler mektubu 2. bölümde dediği gibi, eğer Tanrı’nın önceden hazırladığı iyi işleri yapmak üzere Mesih İsa’da yaratıldıysak bu yaşamdaki yaratılış amacımızı devamlı aklımızda tutmamız gerekmektedir. Hristiyanlar olarak sizler sadece bu dünyadaki şeylerin zevkini çıkarmanız için değil, Tanrı’ya yücelik vermek için yaratıldınız. Tanrı’nın kendi yüceliğinden zevk alabilmesi için hiçbir şekilde Adem’i yaratmaya veya O’ndan tapınma beklemeye ihtiyacı yoktu. Tanrı’nın yaratış işi tamamen O’nun iyi iradesinden kaynaklanmaktaydı. Üçlübirlik’te var olan Tanrı tamamen kendisine yeterliydi. Baba, Oğul ve Kutsal Ruh’la sahip olduğu paydaşlıktan tatmindi. Ancak Tanrı yaratılış işiyle, görkemini ve yüceliğini insanın üzerinde, aracılığıyla ve insana göstermekten hoşnut oldu. Tanrı sadece insanları yaratmaya değil, yarattığı bu insanların bir kısmını Oğlu’nda kurtararak merhametinin zenginliğini, bazılarını ise es geçerek adaletinin mükemmelliğini göstermekten hoşnut oldu. Bu yüzden bizlerin Tanrı’nın düşüncelerini de göz önünde bulundurararak yaşamlarımız yaşamamız gerekmektedir. Benim için yaşamak Mesih’tir diyebilmemiz için bu yaşamı Mesih için yaşamamız gerekmektedir. Peki bizlerin yaşamı nerede bulunmaktadır? Sizi bu yaşamda gerçekten tatmin eden şey nedir? Püritanlar’dan William Guthrie şunu söyledi: İkiyüzlüler asla Mesih’i bütün ihtiyaçlarını tatmin eden birisi olarak görmemektedirler çünkü eğer görselerdi bu hazineyi kazanmak için kendilerini tatmin ettiklerini sandıkları herşeyi terkederlerdi.’ 2) İkinci olarak bu yaşamda imanlının ihtiyacı olan herşey Mesih’te bulunmaktadır. İmansızlar, maddesel ve ruhsal konularda tatminsizliklerini her geçen gün arttırırlarken, imanlı olan kişi Mesih’in kendisini tanımanın ve O’nunla birlikte her gününü geçirmenin dünyadaki en tatmin edici şey olduğunu bilir. Dünyanın yaratıcısı tarafından sevilip tanınmak, dünyada yaratılan herşeye sahip olmaktan daha iyidir. Samuel Rutherford’un da dediği gibi, ‘Mesih’i kazananlar hiçbirşey kaybetmezler’. 3) Üçüncü olarak, Mesih tarafından kölelikten kurtulanlar, artık bu yaşamda kendi işlerini değil Krallarının işlerini düşünürler. Artık onlar kendilerine ait değillerdir. Bir bedel karşılığı satın alınmışlardır (1. Korintliler 6:20), bu kişiler içten bir şekilde Mesih'le birlikte çarmıha gerildim. Artık ben yaşamıyorum, Mesih bende yaşıyor. Şimdi bedende sürdürdüğüm yaşamı, beni seven ve benim için kendini feda eden Tanrı Oğlu'na imanla sürdürüyorum (Galatyalılar 2:20) diyebilirler. Bu kişiler her ne kadar sonsuz yaşamı özleseler de bu dünyadaki yaşamlarını da sonsuz yaşam için yaşamaya devam ederler. Efendisi eve döndüğünde işinin başında bulacağı o köleye ne mutlu (Luka 12:43). Bir Hristiyan için ölmek kazançtır. İşte dünyanın anlayamadığı cümle budur. Devamlı evlerini veya karınlarını büyütenler, Tanrı’ya kulluk etmek istemeyenler bu yaşama öylesine sıkı sıkı sarılmaktadırlar ki, ölüm düşüncesinin kendisinden bile nefret etmektedirler. İşte bu nedenle uzun yaşamak için herşeyi yapmaya hazırdırlar. Ellerinden birşey kendi istekleri dışında alındığı zaman, derin bir üzüntü duyarlar çünkü bu alınan şeyin teslim şartıyla kendilerine Tanrı tarafından verildiğini bilmezler. Bu kişiler, aldıkları nefesin bile Tanrı tarafından tapınmak için verildiğini bilmediklerinden, bir gün nefes alamama düşüncesiyle irkilirler. Ama nasıl olur da bir insan ölümün kazanç olduğunu söyleyebilir? Bir insan ölümün kazanç olduğunu öldükten sonra kazanacağının ne olduğunu bilerek söyleyebilir. Bizler için bu kazanç cennet değildir. Hatta cennette Tanrı’nın bize sağlayacağı rahat ve teseli bile değildir. Bizler için asıl kazanç Mesih’tir. Diğer dinlerin cennet kavramına baktığınızda, bunların insanlara tatmin edici gelen şeyleri vaat ettiklerini görürsünüz. Bazıları cennetteki arzuları, kimileri yiyip içecekleri göksel yemekleri, kimileri hayal ettikleri güzel manzarayı, kimi ise rahatı ve huzuru istemektedir. Ancak bizlerin cennette olma arzumuz bunların hiçbirisine dayanmamalıdır. Çünkü cenneti cennet yapan Mesih’in kendisidir. Cehennemi cehen yapan da alevler değil, Mesih’in orada bir yargıç olarak bulunmasıdır. Eğer cennetten beklentiniz arzulara dayalı yukarıda saydığım şeyler ise, neden kendinize bu dünyada acı çektirerek yaşamayı seçiyorsunuz? Yukarıda saydıklarımın kat kat daha fazlasına sahip olan insanlar bu dünyadalar. Çok güzel bir manzaraya baktığımızda ‘cennet gibi’ deyişimizin nedeni de budur. Cennetten beklentimiz maalesef göze hoş gelen şeylerdir. Ama içinde Mesih’in olmadığı bir cennet ne kadar güzel olursa olsun, Kurtarıcısı’nı bu dünyada sevmiş birisi için cehennemden farksızdır. Bu yüzden cennetten çok daha fazla cennetteki Mesih’i arzulamamız gereklidir. Cenneti cennet yapan şey Mesih’in orada oluşudur. Kötü kişi için sonsuz yaşam hiç güneşin doğmadığı bir geceye benzeyecekken, doğru kişi için güneşin hiç batmadığı bir gün olacaktır. İşte bu nedenle Pavlus takip eden ayetlerde şunları demektedir: Hayatta kalırsam yararlı işler yapacağım. Ama hangisini seçeceğimi bilemiyorum. İki seçenek arasında kaldım. Dünyadan ayrılıp Mesih'le birlikte olmayı arzuluyorum; bu çok daha iyi. Ama hayatta kalmam sizin için daha gereklidir. Bundan emin olarak kalacağımı biliyorum. İmanda gelişip sevinmeniz için hepinizle birlikte olmaya devam edeceğim. Tabii ki bu yaşam cennetle karşılaştırıldığında çok değersiz kalmaktadır. Ancak cennette veya cehennemde geçireceğimiz zamanın nasıl bir şekilde olacağını bu dünyadaki yaşamımız belirlemektedir. Eğer Pavlus bu dünyada kalarak Tanrı’nın yüceliği ve kardeşlerinin iyiliği için çalışmayı yüce bir görev olarak görmeseydi, intihar etmeyi bir seçenek olarak bile görebilirdi. İşte bu nedenle gökteki evimizi özleyen bizler böylesine bir ikilem içerisinde yaşıyoruz. Bir yandan bu dünyadaki görevimiz ve sorumluluklarımız bizi yaşamaya zorlarken, diğer yandan da sonsuz yaşamda Mesih’i yüzyüze görmenin tatlılığı bizi zorlamaktadır. Bir Hristiyan’ın cenazesi, onun için yas tutulması veya ‘umarız cennete gitmiştir’ gibi sözlerin söylenebileceği bir yer değil, kutlamalarla sevinilmesi gereken bir yerdir çünkü bu kişi Eyüp’ün de arzuladığı gibi Kurtarıcısını yüzyüze görmektedir, Mesih’in varlığıyla dünyadaki kısa yaşamındaki acılara, günahlara ve kötülüğe bakarak gülmektedir. Bölümün sonlarına doğru ise Pavlus, ölüm ve yaşamın birlikte Hristiyan’ın iyiliği için çalıştığını böylesine derin bir şekilde açıkladıktan sonra Filipililer’i inandıkları müjdeye yaraşır bir biçimde yaşamaya çağırmaktadır. Pavlus için, kurtuluş vaadinin anlaatılmasından sonra ‘nasılsa kurtuldunuz istediğiniz gibi yaşayın’ diye birşey yoktur. Eğer gerçekten bir imanlı bu denli mükemmel vaatler aldıysa, yaşasa da ölse de utandırılmayacağını biliyorsa, mutlaka ve mutlaka buna göre yaşayacaktır. Çünkü ikiyüzlülerle gerçek Hristiyanlar’ı ayırt eden şey budur. İkiyüzlüler nasıl olsa bağışlanacaklarını düşünerek günah işlerken, Hristiyanlar bağışlandıklarını bildikleri için günah işlemezler. Thomas Watson’ın da dediği gibi, ‘Lütuf, günah işlemekten korkmayanlar için değil, korkup günah işlememeyi isteyenler içindir’.
Bu gerçek, metinde Pavlus’un dediği gibi Mesih’e karşı olanların mahvolacağını, O’na layık yaşamak isteyenlerin ise kurtulacağının belirtisidir. İnsanların size Hristiyan olduğunuz için zulmetmesini her zaman ve her zaman bu ayetler ışığında değerlendirmelisiniz.
| |||||||||||||
"Jesus came and spake unto them, saying ... Go ye therefore, and teach all nations, baptizing them in the name of the Father, and of the Son, and of the Holy Ghost: Teaching them to observe all things whatsoever I have commanded you: and, lo, I am with you alway, even unto the end of the world." Matthew 28:18-20 KJV
|