![]() | |||||||||||||||
HAIL & FIRE - a resource for Reformed and Gospel Theology in the works, exhortations, prayers, and apologetics of those who have maintained the Gospel and expounded upon the Scripture as the Eternal Word of God and the sole authority in Christian doctrine.
EXTERNAL RESOURCES
Read Christian, Puritan, Reformed and Protestant exhortational works, Catholic and Protestant polemical & apologetical works, histories, martyrologies, and works on eschatology online: Hail & Fire Library
|
![]() |
HOME > Sermons: Hosted Sermons > Yuce Kabakci > ![]() Filipililer 3:1-8 Mesih’i Tanımanın Değeri by Yuce Kabakci (Turkish Christian and Former Muslim Converted to Jesus Christ)
Geçen hafta Pavlus’un birkaç ayete ne kadar fazla ruhsal gerçeği sıkıştırdığına baktık. Söylediklerimizi tekrar hatırlamamız gerekirse, Tanrı’nın bizim O’nu hoşnut etmemiz için ihtiyacımız olan isteği ve gücü bize vereceğine, ve bu yüzden bizlerin kurtuluşumuz konusunda tembel bir kafa yapısına sahip olarak pasif yaşamlar değil, krtuluşumuzu korku ve titremeyle etkin kılmamız gerektiğini söyledik. Bu hafta 3. bölüme geçerken belki de müjdenin ve kurtuluşumuzun en mükemmel bir şekilde açıklandığı ayetlere bakacağız. Tabii ki, Kutsal Kitap’ın her kısmı Tanrı Sözü olarak eşit derecede otoriter ve sevilir niteliktedir. Ancak bazı ayetler, bahsettikleri konunun önemi nedeniyle dikkatimizi daha çok çekerler. İşte bu hafta bakacağımız ayetler de neredeyse Filipililer mektubunun doruk noktasıdırlar. Bu ayetler sadece Filipililer mektubunu anlamak için değil, Kutsal Kitap’ın tamamının teması olan kurtuluş konusunu anlamamız için gereklidirler. Sık sık, vaazlarda müjdenin tekrar tekrar açıklanmasını sıkıcı bulmuş olabilirsiniz. ‘Bunu defalarca duyduk, daha heyecanlı ve daha ilgi çekici birşey yok mu’? diye düşünebilirsiniz. Ancak bu düşünce içerisinde belirli bir miktar gurur barındırmaktadır. Okulumda vaaz vermekle ilgili aldığım derste, müjdenin içeriğinin her vaazda var olmasının önemi bana öğretildi ve buna vaazlarında yer vermeyen öğrenciler ciddi şekilde azarlandılar. Şimdi bunun önemini daha da iyi anlamaktayım. Gerçekten Rab İsa Mesih’i seven bir imanlı, her vaazda müjdeyi duymaktan sıkılmak yerine, her vaazda duyduğu müjdeye, imanlı olmasına rağmen tekrar tekrar iman etmek istemelidir. İçinde bulunduğumuz günahkar durum ve Tanrı’nın Kutsal Kitap’ta bunu defalarca açıklaması bunu gerektirmektedir. Hep birlikte Tanrı Sözü’nü okuyalım. Filipililer 3:1-11 Sonuç olarak, kardeşlerim, Rab'de sevinin. Size aynı şeyleri yazmak bana usanç vermez; hem bu sizin için bir güvencedir. Kötülük yapan o adamlardan, o köpeklerden sakının; o sünnet bağnazlarından sakının! Çünkü gerçek sünnetliler Tanrı'nın Ruhu aracılığıyla tapınan, Mesih İsa'yla övünen, insansal özelliklere güvenmeyen bizleriz. Ben aslında bunlara da güvenebilirdim. Eğer başka biri bunlara güvenebileceğini sanıyorsa, ben daha çok güvenebilirim. Sekiz günlükken sünnet oldum. İsrail soyundan, Benyamin oymağından, özbeöz İbrani'yim. Kutsal Yasa'ya bağlılık derseniz, Ferisi'ydim. Gayret derseniz, kiliseye zulmeden biriydim. Yasa'ya dayanan doğruluk derseniz, kusursuzdum. Ama benim için kazanç olan her şeyi Mesih uğruna zarar saydım. Dahası var, uğruna her şeyi yitirdiğim Rabbim İsa Mesih'i tanımanın üstün değeri yanında her şeyi zarar sayıyorum, süprüntü sayıyorum. Öyle ki, Mesih'i kazanayım ve Kutsal Yasa'ya dayanan kişisel doğruluğa değil, Mesih'e iman etmekle kazanılan, iman sonucu Tanrı'dan gelen doğruluğa sahip olarak Mesih'te bulunayım. Ölümünde O'nunla özdeşleşerek O'nu tanımak, dirilişinin gücünü ve acılarına ortak olmanın ne demek olduğunu bilmek ve böylece ne yapıp yapıp ölümden dirilişe erişmek istiyorum. Bu ayetlerden bahsedilecek o kadar çok şey var ki, her birinizi teker teker arayıp bu haftanın vaazını 3 saat yapabilir miyim diye sormak istedim. Pavlus, daha önce bahsettiğim müjdenin tekrar tekrar anlatılması gibi bu mektupta da defalarca aynı şeyi yazmanın kendisine sıkıntı vermediğini söylemektedir. Burada emir kipiyle Pavlus bizlerden sevinçli olmamızı istemektedir. Daha önceki vaazlarımda bu konunun ne kadar önemli olduğundan bahsetmiştim. Belki de dünya üzerinde sadece Hristiyan, gerçekten sevinmek için bir nedene sahiptir. Mesih’e sahip olmayan bir kişinin sevinci şu anda elinde sahip olduklarıyla sınırlıdır. Bu kişinin bunları kaybetmeyeceğinin bu yaşamda bir garantisi bile bulunmamaktadır. Anca sıkı sıkıya sarıldığı bu şeyleri, bir gün canı ondan istendiğinde bırakmak zorunda kalacaktır. İşte o zaman sevinecek bir nedene sahip olmak için yalvaracaktır. Bir Hristiyan için ise bunun tam tersi geçerlidir. Hristiyan yaratılışın, kendisini seven Baba’sı tarafından yapıldığını bildiği için bundan sevinç duyar. Etrafındaki doğal güzelliklere bakarak Tanrı’nın ne kadar mükemmel olduğunu bilen Hristiyan, bu yaşamdan sonra yeni Yeruşalim de kendisini dünyadan daha mükemmel olan güzelliklerin beklediğini bilir. Elinde sahip olduğu şeyler elinden alındığında, bütün zenginliğin ve bilgelğin kendisinde saklı olduğu Mesih’e sahip olmaktan dolayı sevinir. Sık sık dünya üzerine gelecek olan yargıyı düşündüğünde bu yargıdan kurtulacak oluşunu düşünerek sevinir. Kendisini diğer insanlarla karşılaştırdığında hiç haketmediği halde Tanrı’nın kendisine neden lütfederek kurtardığını düşündüğünde sevinir. Hayatın en zor zamanlarında bile, Tanrı’nın kendisine, ‘Seni asla terketmem, seni asla bırakmam’ vaadini verdiğini hatırlayarak sevinir. İşte bu yüzden dünyada anlaşılması veya kabul edilmesi neredeyse imkansız olan iki şey vardır. Birincisi imanlı olmayan kişinin sevindiğini, ikincisi ise imanlı olan kişinin sevinmediğini görmektir. Üzüntülü ve karamsar bir Hristiyan, uçan bir fil düşüncesinden bile daha absürddür. Bu nedenle Pavlus, bizlerden sevinmemizi istemektedir. Ancak bu sevinme dünyanın sevinmesi gibi değil, Rab’de olan bir sevinme olmalıdır. Yani sevincimizin hedefi ve kaynağı Rab İsa Mesih’in kendisi olmalıdır. Daha sonra Pavlus, Filipililer’i ve aynı zamanda bizleri belirli kişilere karşı uyarmaktadır. Burada sakının diye çevrilen kelime aslında ‘dikkat edin’ şeklinde çevrilebilir. Peki kimdir bu dikkat etmemiz gereken kişiler? Pavlus bu ayetleri yazarken, hatta yazdığı mektupların çoğunu yazarken, bütün kiliseleri tehdit eden bir tehlike vardı. Yahudilikten Hristiyanlığa geçmiş ve müjdenin gerçekten içeriğini anlamamış bazı kişiler, Musa’nın yasasının tutulmadan bir kimsenin gerçekten Mesih’e iman edemeyeceğini öğretmekteydiler. Elçilerin İşlerinde bu kişilerin, Yahudi olmayan ulusları sünnet olmaya zorladıklarını okuyoruz. Aynı şekilde bu kişiler Filipi kilisesine de sızmışlardı. Pavlus bu kişileri üç şekilde tanımlamaktadır. 1) Kötülük işçileri: İlk bakışta sanki bu kişilerin ahlaksız birer yaşam sürdüklerini düşünebiliriz. Ancak burada Pavlus bazı metaforlar kullanmaktadır. Burada Pavlus’un söylemeye çalıştığı şey, bu kişilerin kötü yaşamlar sürdükleri değil, tamamen yasaya bağlı olarak iyi olmaya çalışmalarının, O’nları Mesih’in işine değer vermekten uzaklaştırdığı, bu yüzden iyi olarak gördükleri yasanın aslında onların kötülüğüne olacağıdır. Galatyalılar mektubunu aklınıza getirirseniz, Pavlus’un nasıl kişilerden bahsettiğini daha iyi anlarsınız. 2) İkinci olarak, köpekler: Burada da Pavlus, sadece hakaret etmek için bu kişilere köpek dememektedir. İlk yüzyılda Yahudiler arasında köpek kelimesinin ayrı bir anlamı vardı. Onlar bizler gibi günde 6 defa dışarı çıkması gereken, ayağa kalktığında boyunuzu geçen siyah ve adının baş harfi D olan hayvanları evlerinde beslememekteydiler. Bir Yahudi için köpek, tiksinilmesi gereken, dokunulduğunda dini kirliliğe neden olan bir hayvandı. Dolayısıyla, sürgünden sonraki zamanlarda Yahudi olmayan diğer ulusları, dini uygulamaları ve yaşamları nedeniyle ‘köpekler’ olarak tanımlamaktaydılar. Bunun bir örneğini Yeni Antlaşma’nın çeşitli yerlerinde görmekteyiz: Matta 7:6 Kutsal olanı köpeklere vermeyin. İncilerinizi domuzların önüne atmayın. Yoksa bunları ayaklarıyla çiğnedikten sonra dönüp sizi parçalayabilirler." Matta 15:24-28 İsa, "Ben yalnız İsrail halkının kaybolmuş koyunlarına gönderildim" diye yanıtladı. Kadın ise yaklaşıp, "Ya Rab, bana yardım et!" diyerek O'nun önünde yere kapandı. İsa ona, "Çocukların ekmeğini alıp köpeklere atmak doğru değildir" dedi. Kadın, "Haklısın, ya Rab" dedi. "Ama köpekler de efendilerinin sofrasından düşen kırıntıları yer. "O zaman İsa ona şu karşılığı verdi: "Ey kadın, imanın büyük! Dilediğin gibi olsun." Ve kadının kızı o saatte iyileşti. Vahiy 22:14-15 "Kaftanlarını yıkayan, böylelikle yaşam ağacından yemeye hak kazanarak kapılardan geçip kente girenlere ne mutlu! Köpekler, büyücüler, fuhuş yapanlar, adam öldürenler, putperestler, yalanı sevip hile yapanların hepsi dışarıda kalacaklar. Bu ayetlerden de gördüğümüz üzere köpek kelimesi hakaret etmek için değil, kişinin dini açıdan kirliliğini göstermek için kullanılan bir kelimeydi. Ancak Pavlus neden Yahudiler’in kendisini köpekler olarak tanımlamaktadır. Bu Yahudiler hayatları boyunca, Yahudi olmayan kişilere bu adı takmışken, aslında Pavlus, sadece ve yalnızca Mesih’in işine olan imanla aklanmaya inanmayanların aslında dini açıdan kirli olduğunu söylemektedir. Yani Yahudilerin, Yahudi olmayanlar için yüzyıllardır kullandıkları bir terimi, şimdi Pavlus Yahudiler için kullanmaktadır. Bunu derin düşündüğümüzde Pavlus’un uğraşmak zorunda olduğu sorunun ne kadar ciddi oldğunu görmekteyiz. Pavlus bir bakıma bu kişilere, ‘Tanrı’nın sadece sizden hoşnut olduğunu sanarak, yasaya dayanıyorsunuz ve Mesih’in doğruluğunu bir kenara bırakıyorsunuz. Asıl köpek diye çağırdıklarınız şimdi bu lütfa göre yaşıyorlarsa, Tanrı’nın gözünde köpek durumuna düşen asıl sizsiniz’ demektedir. 3) Üçüncü olarak, sünnet bağnazları: Burada da Pavlus, Grekçe’de sünnet anlamına gelen he peritome sözcüğünü ten katatomen olarak değiştirerek kelime oyunu yapmaktadır. Burada sünnet bağnazları olarak çevrilen kelimede aslında Pavlus bu kişileri, ‘bedeni kesip biçenler’ olarak tanımlamaktadır. Devam eden ayetlerde ise şunu demektedir. Çünkü gerçek sünnetliler Tanrı'nın Ruhu aracılığıyla tapınan, Mesih İsa'yla övünen, insansal özelliklere güvenmeyen bizleriz. Burada Pavlus, Eski Antlaşma’nın asıl amacının ne olduğunu bir bakıma açıklamaktadır. Sünnet sadece bedenle ilgili birşey değil, ruhla ilgili birşeydir. Eski Antlaşma’da bir kişinin sünnet olması o kişinin Tanrı’nın antlaşma halkına dahil olmasını sağlarken, asıl yüreğin sünnet edilmesi bu kişinin bu halk içerisinde kalmasını sağlamaktaydı. Tıpkı vaftiz bizi kurtarmıyor ancak Tanrı’nın antlaşma mührü olarak Tanrı’nın vaadine işaret ediyorsa, sünnet de aynı görevi görmekteydi. Yasa’nın Tekrarı 10:16’da ‘Yürekleriniz RAB’be adayın, bundan böyle dikbaşlı olmayın diye çevrilen ayette aslında, ‘Yüreklerinizi sünnet edin, bundan böyle dikbaşlı olmayın denmektedir. Yine Yasa’nın Tekrarı 30:6 Sizin ve çocuklarınızın yüreğini değiştirecek. Öyle ki, O'nu bütün yüreğinizle, bütün canınızla sevesiniz ve yaşayasınız. Tekrardan burada söylenen kelime yüreğini değiştirecek değil, yüreğini sünnet edecektir. ‘Sizin ve çocuklarınızın yüreğini sünnet edecek. Öyle ki, O’nu bütün yüreğinizle, bütün canınızla sevesiniz ve yaşayasınız. Yeremya 4:4 Ey sizler, Yahuda halkı ve Yeruşalim'de yaşayanlar, Kendinizi RAB'be adayın, Bunu engelleyen her şeyi yüreğinizden uzaklaştırın. Yoksa yaptığınız kötülüklerden ötürü Öfkem ateş gibi yağacak, Her şeyi yiyip bitirecek Ve söndüren olmayacak." Yine Türkçe çeviride Kendinizi RAB’be adayın diye çevrilen cümle aslında orijinal metinde şöyle geçmektedir. Ey sizler, Yahuda halkı ve Yeruşalim’de yaşayanlar, kendinizi ve yüreğinizi RAB için sünnet edin. Bütün bu ayetlerden gördüğümüz üzere sünnet yasayla ilgili değil imanla ilgili birşeydi ve Pavlus’a karşı çıkanlar bu noktayı anlamadıklarından dolayı, Pavlus onların bu uygulamasının bedeni kesip biçmekten başka birşey olmadığını söylemektedir. Asıl sünnetliller, yani Tanrı’nın gerçek İsrail’i, bedene güvenmeyen, Tanrı’nın Ruh’u aracılığıyla tapınan ve İsa Mesih’le övünen bizlerizdir. Bu yüzden bizim vaftizimizi de aynı şekilde görmemiz gerekmektedir. Vaftiz bizleri kurtaran, hatta Tanrı’nın bizi sevmesini sağlayan birşey değildir. Tam tersine eğer yürekte imanınız yoksa, Tanrı’nın vaatleri yerine kendi iyiliğinize ve doğruluğunuza güveniyorsanız, vaftiz olmanızla, yağmurda ıslanmanız arasında bir fark yoktur. Devam eden ayetlerde Pavlus asıl oklarını çıkarmaktadır. Eğer bu kişiler Yahudi olmalarından dolayı gurur duyuyorlarsa da, Pavlus’la bu konuda yarışabilecek özelliklere sahip değillerdir. Pavlus’un bu ayetlerde saydığı özellikler en mükemmel ve saf Yahudi kimdir sorusuna verilebilecek cevaptır. Bu yüzden Pavlus, ‘Ben aslında bunlara da güvenebilirdim. Eğer başka biri bunlara güvenebileceğini sanıyorsa, ben daha çok güvenebilirim.’ diyebilmektedir. Martin Luther’in ‘Eğer bir insan keşiş olarak cennete gidecekse, bu kişi kesinlikle ben olurdum’ deyişi gibi Pavlus da eğer bir kişi bedensel olarak Yahudi olmakla Tanrı’nın beğenisini kazanacaksa, benden daha iyi bir kişi bulamazsınız demektir. Ve bunun üzerine ünlü ‘ama’larından birisiyle devam eder: Ama benim için kazanç olan her şeyi Mesih uğruna zarar saydım. Dahası var, uğruna her şeyi yitirdiğim Rabbim İsa Mesih'i tanımanın üstün değeri yanında her şeyi zarar sayıyorum, süprüntü sayıyorum. Pavlus bir Yahudi’nin belkide büyük bir kıskançlıkla edinmek istediği bütün bu özelliklere güvenmenin kendisine yarardan çok zarar getirdiğini çünkü bütün bunların O’nun gözünün önünde yarattığı kalabalıktan dolayı gerçekten Mesih’in kim olduğunu bir zamanlar göremediğini söylemektedir. Bundan da ötesi Rab İsa Mesih’i tanımanın üstün değeriyle karşılaştırıldığında, en değerli ve parlak olan gözüken şeyler bile değersiz ve bulanık olarak gözükmektedir. Dünyada yapılmış en güzel avizeye veya lambaya hayranlıkla bakabiliriz, ancak bu lambayı güneşin kendisiyle karşılaştırdığımızda aradaki farkın ne kadar büyük olduğunu görürüz. Aslında verdiğim bu örnek, Pavlus’un burada ne söylemek istediğini tam olarak yansıtmıyor çünkü bu ayette Pavlus’un süprüntü olarak kullandığı kelimenin ağırlığına bakmamız gerekiyor. Bu sadece Türkçe çeviriyle ilgili değil, ancak bütün çevirilerde bu kelime yani skubala kelimesi gerçek anlamında olduğu gibi çevrilmiyor. Çünkü bu kelimenin asıl anlamı, ‘insanda iğrençlik hissi yaratacak pislik’ anlamına gelmektedir. Büyük bir ihtimalle, Pavlus’un yazdığı bu mektubu bütün topluluğu okuyan kişi bu kelimeyi söylemeden önce birkaç kere yutkunmuş olsa gerek. Topluluktaki çocukların bu kelimeyi duyar duymaz gözlerinin fal taşı gibi açıldığını, bazılarının aralarında Pavlus’un küfrettiğini düşünerek kıkırdamaya başladıklarını bile düşünebiliriz. Bu ayette Pavlus öyle bir noktaya ulaşmaktadır ki, İsa Mesih’i tanımanın üstün değeri yanında, bu değerle karşılaştırmaya getirilebilecek herhangi birşey bile bu adla, yani pislik olarak anılmaya değerdir. Bu konuda dikkat etmemiz gereken bir nokta vardır. Pavlus kesinlikle geçmişini ve Yahudiliği yadırgamamaktadır. Elçilerin İşleri kitabında, iman etmesinden sonra bile kendisine Yahudi demektedir. Elçilerin İşleri 21:39 Pavlus, "Ben Kilikya'dan Tarsuslu bir Yahudi, hiç de önemsiz olmayan bir kentin vatandaşıyım" dedi. Ancak Pavlus’un reddettiği şey, herhangi birşeyin Mesih’le karşılaştırılmasıydı. Pavlus’un belkide başındaki saçları yolmasını sağlayan şey, Mesih’in aracılığı olmadan Tanrı’nın hoşnut edilebileceğinin düşünülmesiydi. O’nun için bu delilikten başka birşey değildi. Pavlus, benim için kazanç olan herşeyi Mesih uğruna zarar saydım demektir. Peki bizler hayatımızda neleri kazanç olarak görüyoruz? Hiçbirimiz Yahudilikten gelmedik, dolayısıyla bu metinde anlatılanlarla kendimiz arasında bir bağlantı görmeyebiliriz. Ancak bu metin her birimiz için geçerlidir. Bizler farklı bir inançtan veya farklı dünya görüşlerinden gelmekteyiz. Geçmişimize baktığımız zaman, uğruna savaştığımız, değer verdiğimiz, savunduğumuz bu inançları ve görüşleri, Hristiyan yaşamımıza mı taşıdık yoksa bu ayetlerdeki gibi geçmişimizde neredeyse sonsuza kadar mahvolmamıza neden olacak bu şeyleri birer pislik olarak mı görüyoruz? Eğer hala daha bu konuda tam olarak ikna olmadığınızı düşünüyorsanız, hala daha geçmişinizde sıkı sıkıya tutunduğunuz değerlere, dine veya ideolojiyi savunuyorsanız, o zaman gerçekten Rabbiniz İsa Mesih’i tanımanın üstün değeri nedir tatmamışsınızdır demektir. Gelecek hafta bu hafta zamanımız elvermediği için 11. ayete kadar, kaldığımız yerden devam edeceğiz ancak gelecek haftaki gerçekleri anlamanız için bu hafta bu metnin söylediklerini düşünmeniz ve aklınıza yerleştirmeniz gerekmektedir. Bir Hristiyan için içinde bulunabileceği en acınası durum kendisini, Kutsal Kitap’ta yazanlarla bağdaştıramamasıdır. Burada gözlerimizin önündeki metinde yazılan gerçeklerde kendinizi görüyor musunuz? Sizin için geçmişte kazanç olan şeyler bugün de mi kazançlar? Eğer öyleyse, Kutsal Kitap’ın da dediği gibi bütün bunları Mesih uğruna zarar sayamazsınız. İsa’nın da dediği gibi bir kişi iki efendiye kulluk edemez. Her düşüncenin bir sonucu vardır. Sizin için en zararsız gözüken düşüncelerinizin ve fikirlerin mutlaka hayatınızda bir sonucu vardır. Eğer Mesih uğruna herşeyi zarar saymıyorsanız, Mesih’i kazanç olarak gördüğünüzü de iddia edemezsiniz.
Peki Pavlus gibi ‘dahası da var’ diyebiliyor muyuz? O’nun gibi uğruna herşeyi yitirdiğim Rabbim İsa Mesih’ diyebiliyor muyuz? O’nun uğruna ne yitirdiniz? Eğer cevabınız hiçbirşey ise durumunuzdan korkmanız gerekmektedir. Burada bahsettiğim dünyasal varlıklar değildir. Mesih uğruna yoksul olmaktan, bütün herşeyinizi satarak yitirmekten bahsetmemektedir Pavlus. Burada konuştuğumuz konu, sizi siz yapan, yetişme döneminizden beri gördüğünüz değerler, düşünceler ve inançlardır. Bunların hangisi size Mesih’in sağladığı kurtuluşun yüzde birini bile sağladı? Eğer cevabınız olumsuzsa, neden hala Rabbiniz İsa Mesih’i tanımanın üstün değeri yanında bu şeyleri zarar ve pislik olarak görmeyesiniz? Bu konuları eğer derin derin düşünmezsek, kendimizi Mesih’e ve Kutsal Yazılar’a karşı ılık hisseder bir şekilde bulacağız. İsa, Vahiy kitabında Filadelfiya’daki kiliseye karşı bu uyarıyı verdi. Ne soğuksun ne de sıcak, ama ılıksın, bu yüzden seni ağzımdan kusacağım dedi. Aynı uyarının bizim için de geçerli olabileceğini unutmayın. Bu dünyadaki kısa yaşamımız, sonsuza kadar nasıl yaşacağımızı belirleyecektir. Bu nedenle bu dünyada ‘Rabbim İsa Mesih’i tanımanın üstün değeri yanında herşeyi süprüntü ve pislik olarak görüyorum’ diyemeyen bir insanın neden cennette Mesih’le birlikte olmayı arzulamak isteyeceğini ben göremiyorum. Eğer O’nu bu dünyada sevmiyorsanız, neden gelecek dünyada sevesiniz. Bu dünyada kendilerine lütuf verilmeyenler, sonsuza kadar mahvolacaklar. Peki bunu düşünmek bile Tanrı’dan size daha çok lütuf vermesi için gece gündüz yalvarmanıza neden olmayacak mı? Dünyasal kaygılar nedeniyle kaç gecenizi uykusuz geçirdiğinizi düşünün. Yarın ne yiyeceğinizi, ne yapacağınızı düşünerek kaygılandığınız, göğsünüze daral gelerek nefes alamadığınız zamanları düşünün. Peki ne zaman, Mesih’e karşı daha fazla sevginiz olmadığı için, işlediğiniz günahlar için, veya tanıdığınız ama kurtulmamış olan yakınlarınız için böyle hissettiniz. Birçok kişi neden durumunun daha iyi olmadığından yakınırken çok az kişi neden yüreğinin daha iyi olmadığından yakınmaktadır. Size bugün yalvarışım bu yöndedir. Tanrı’nın kapısını çalmaktan, O’na daha derin bir sevgi ve bağlılıkla itaat etmeyi size verene kadar O’nun kapısını çalmaktan bıkmayın.
| |||||||||||||
"Jesus came and spake unto them, saying ... Go ye therefore, and teach all nations, baptizing them in the name of the Father, and of the Son, and of the Holy Ghost: Teaching them to observe all things whatsoever I have commanded you: and, lo, I am with you alway, even unto the end of the world." Matthew 28:18-20 KJV
|